EMPERYALİST ANAYASACILIK

BURJUVA ANAYASALARI

KRONOLOJİK OLARAK ANAYASACILIK (2)

Dip Not: (pardon ÜST NOT); Bu yazıyı okumayın

Alaturka medeniyetin münevverlerini cesaretlendirmek amacıyla Alafranga mankurdu entelektüelleri çıldırtacak bir yazı dili ile kaleme aldığım bu makaleyi elitlerin okumamasını öneririm.

Üç Evre Üç Evrim

Paralel örgütlenme ile kilise piskoposundan, yönetici asistanına, ikincil yöneticilerden birincil yöneticilerin kararlarını şekillendirecek kadrolara, ordu, yargı ve bürokraside kamu aklını şekillendirecek bilgiyi üreten kadroların dizaynına, hangi coğrafyanın kime hangi yollarla geçmesi için kimin kimle katalog evlilik yolu ile evlendirilip mirasına ortak olacağından kimin ne zaman hangi gerekçe ile nerede hangi savaşı yapacağına değin Avrupa tarihi mason locaları yada Cizvit kulüplerinde şekillenmiştir.

Gizli örgütlenme, gizemli bağımlılık ritüelleri ile İhanet ve entrikaların bağrında kimin kime hangi suikastı düzenleyeceğinden, kimin kime hangi telkinlerde bulunacağına değin bu uzun vadeli stratejik planları step step uygulamaya koydular. İki Dünya Savaşı sonunda 1945 Birleşmiş Milletler Antlaşması ile Resmiyet kazanan bu Masonik ve Cizvitist düzenin çıktısı tüm dünyada meri olan modernitedir. Nerdeydik nerdeydiler, nerdeyiz nerdeler sorularımızın cevabını geriye doğru baktığımızda görüyoruz. Gideceğimiz yeri görmek isteyenler ise Süleyman Mabedi fonksiyonu yüklenen Masonik stratejilerin üretildiği royal society ve chatham house ile Cizvitist stratejilerin üretildiği Académie des sciences üst aklının ortaklaşa kurgusu olan BM Amaçlarına hatta 2030 BM Türkiye Sürdürülebilir Kalkınma hedeflerine bakmamız yeterlidir. Fiziki ve sosyo-psikolojik değişimin eş zamanlı yürütüldüğü bu amaçlara ulaşmak için hangi analitik süreci takip edeceğini ise AB standartları olarak anılan normlara bakarak görebiliriz.

                En eski anayasa bizim yarışı…

                Biz İngiltere’yiz. Anayasal düzene geçilsin diye tüm dünyayı kana verdik. Tüm devletlerin anayasası var bir tek bizim anayasamız yok. Sakın sorgulamayın bizi bak size bir şey ezberletiyoruz tekrarlayın bakalım. “İngiltere de yazılı anayasa yoksa da sözlü anayasa var.” İnanmayanlara deyin ki 1215 tarihli dünyanın ilk anayasası Magna Carta var. Bizim kabile şefimiz John çöktüğü topraklardan kendilerine mülk verdiği Ağalara (baron) dedi ki arkadaş kabilemizin giderleri fazla ne kadar maraba ne kadar kahyamız var ora saldırtıyoruz burayı yağmalatıyoruz şunların masrafları var pamuk eller cebe. Ağalar o kadar vermeyiz patron hele biraz düş dedi. Kabile şefimiz de yapma lordum valla masraf fazla hele artır biraz o dediğin çok az dedi anlaşamadı kabile reisimiz ile ağalarımız girdiler kavgaya. Birinci baron savaşı olmadı ikinci baron savaşı ne bu arkadaş kan davası bitsin gittikçe masraf artıyor. Gelin barışalım dediler Magna Carta adlı böyük bir anlaşma imzaladılar. Magna Carta işte bu barış sözleşmesi dünyanın en eski anayasasıdır.

                35.436 nüfuslu San Marino Devleti. Biz 3 Eylül 301 Roma imparatorluğuna kafa tutmuş bağımsızlığını kazanmış bir yüce devletiz. İlk anayasa bizim 1291’de Papalıktan ayrıldık. 8 Ekim 1600’de En Huzurlu San Marino Cumhuriyeti'nin biz kurduk Statuta Decreta ac Ordinamenta Illustris Reipublicae ac Perpetuae Libertatis Terrae Sancti Marini adlı anayasamız var. Tüm dünya anayasalarının beslendiği Corpus Juris Civilis, Roman customary law hatta ve hatta pagan roma kök kültürünü şekillendiren Twelve Tables ilk önce bizim anayasamıza yön verdi.

Tabi Ukrayna da var onun havası da başka. Daha akıllıca diyor ki Anayasal düzenin kurucu aklı Mason Teorisyen Montesquieu'nun 1748’de yayınladığı Kanunların Ruhu (The Spirit of Law) kitabı çıkmadan önce 5 Nisan 1710 tarihli Pylyp Orlyk efendinin yazdığı Anayasamız var. Hemde sanki şimdiki anayasalar gibi yasama, yürütme ve yargı organları arasında kuvvetler ayrılığı ilkesini bile getirmiş.  İsveç Kralı XII. Charles bu anayasaya hı hı olur dedi. Hatta babası Osmanlı ile İngiliz Milletler topluluğu arasındaki Hotin savaşında Osmanlı eyaleti Eflak ordusunda komutanken savaşı satıp İngilizler tarafına geçti. Bu savaşta basını kaybeden Ortodoks bir aileden gelmesine rağmen katolik Cizvitlerin şövalyesi olan Pylyp Orlyk  Efendiyi Ukrayna'nın koruyucusu bile ilan ettiler. İşte bu bizim koruyucumuzun yazdığı ilk anayasadır.

                İslamcılar geri kalırmı! Moderniz ezikliğini mübarek kılığa sokmak adına sizin parlamentonuz varsa bak bizim şuramız var hem de kuran emreder. Sizin Anaysanız var ya o aslında ilk bizimdi. City State of Medina devletimizin President’ı 622 yılında ilk anayasayı hazırladı. Biz sizden daha çok modernizme angajeyiz  Nolur bizi eziklemeyin bizde cici modernleriz çırpınışıyla İslam kaynaklarında muvâdaa (موادعة) olarak adlandırılan Medine Vesikası dediğimiz metni constitution’e evirmek için kırk takla atmaktadırlar. Renksiz modernizm dinini yeşile boyayarak İslamileştireceklerini sanan modern bir ideoloji olan islamcılıklılaştıttırılmışlarımız alafranga bir zihin inşası ile müktesebatımız üzerinde dans edip durmaktadırlar.

                İlk ben hikayelerini bir kenara bırakırsak anayasa denilen bu gün tüm dünyada bütün ulus devletlerde kurucu metin olarak kabullenilen ve tüm söz fiil ve tavırların kendisine uyarlandığı dogmatik üst metine adını koyanlar constitution demiş bizde anayasa demişiz.

                Dünden bugüne Dünyada anayasacılık süreci üç evrede tamamlanmış, anayasal düzene geçen ülkelerde ise anayasalar üç farklı evrim geçirerek bu günkü şeklini almıştır.

1. Burjuva Anayasacılığı Evresi

İlk Anayasa ABD anayasası da değildir. İlk Anayasacılık hareketi Katolik kilise öncülüğünde Avrupadaki aşiretleri kendisine bağlamak isteyen Kutsal Roma İmparatoru havasındaki Bourbon kabilesi’nin diğer tüm aşiret ve kabileleri kendisine bağlama çabalarına direnen aşiretler Katolikliğin sahibi Bourbon Kabilesinin hakimiyetine girmek istemediğinden Protestanlık şemsiyesi altında direnişe geçmişlerdi. Protestan aşiretleri bir araya toplamak adına çalışan Hannover  kabilesi ile başlayan Bourbon- Hannover  çekişmesinde Masonlar Anglikan kilisesi öncülüğünde Protestanlarla işbirliği geliştirip Stuart Kabilesi öncülüğünde Büyük Biritanya İmparatorluğu adıyla  Anglo-sakson birliğini kurup Masonlar kontrolündeki I.Jack(1603-1625),  I. Charles (1625-1649), II. Charles (1660-1685) ve II.Jack (1685-1688) dönemlerinde İngiliz sömürgeciliğinin bünyesinde örgütlendiler. İngiliz Krallar ağa Masonlar ise Kahya olarak Amerika’daki kolonileri kurup idare ettiler. İngiliz Lordu olarak yerleştikleri Amerika’da ki kolonilerde zenginleşen Lord’lar ucuz yada bedava küresel emek kullanarak Sanayi Devrimi dedikleri üretimde mekanizasyona geçip zenginleşerek burjuva konumuna geldiler. Katoliklerin sömürgecilik ve kolonizasyon dönemi ardından Masonların başlattığı emperyalizm dönemi aslında İncil’e göre kralına bağımlı olarak kolonileri yöneten Lordlar constitution tezleri ile ne aynı kolonide aynı kişilerle aynı sömürüyü daha sinsi yollardan sömürmeye devam etti. Hatta ne koloni  bir yere gitti nede onu kral adına idare eden kişiler. Kralın yerine President oturdu. Lortların yeni ismi burjuva oldu. Sayıca az ama nufuz olarak her şey olan hakim sınıfı oluşturan masonların kralların kolonilerine çöküp o toprakları kendilerine mülk edinme şeklinde başladı constitutionalism. İlk Anayasacılık Hareketleri. Dün kral adına yönettikleri kolonileri bu gün sizin adınıza yönetiyoruz diye ortaya çıkan burjuva sınıfının kaptığı toprakları nasıl yönetecekleri metinler olarak ortaya çıktı constitutions. Anayasalar.

Masonların tahta geçirdiği Stuart Kabilesi Reisi olarak başa getirdiği I. James’in oğlu II. Charles’in Barut Komplosu olarak anılan olayların örgütleyicisi Cizvit’lerin kontrolüne girip Katolik Bourbon reisinin kızı Henrietta Maria ile 13 Haziran 1625’te evlenmesi sonrası Masonlar’ın tamamen Stuart Kabilesi ile ipleri koparıp İngiltere’ye ait kolonileri ele geçirmeye başladılar. ABD Hukuk Müktesebatı içerisinde Magna Carta’dan sonra 2. Hukuki metin olarak kabullenilen 1620’tarihli Mayflower Compact ile  Krala James’e methiyeler düzerek yeni koloniler açmaktan dem vuran baronlar 1639’ tarihli Temel Emirler (Fundamental Orders) bildirgesi ile Windsor, Hartford ve Wethersfield kolonilerindeki mason lortlar milletler konfederasyonu kurma girişimini başlatmışlardır. 1625 ‘te başlayıp 4 Temmuz 1776 ABD Bağımsızlık Bildirgesi (Declaration of Independence) ilanına kadar geçen süreç Anayasacılıkta ilk evredir. Amerika’da ki İngiliz kolonilerine çöken masonların kurtarılmış bölgesi toprakların nasıl idare edilmesi gerektiğini düzenleyen burjuvazinin çıkarlarına göre düzenlenen bu eyalet anayasaları ilk evre  anayasalardır

ABD anayasası öncesinde Amerika’da ki kolonilerde ABD anayasası benzeri constitution diye adlandırılan metinler 4 Haziran 1639 New Haven Kolonisinin Temel Anlaşması veya Orijinal Anayasası ile başlamış, aşağıdaki tarihleri ile verdiğimiz kolonilerde anayasa (constitution) adı ile hazırlanan metinler ilan edilmiştir.

Carolina'nın Temel Anayasaları:  (1-Mart 1669) Amerika'daki Doğu New Jersey Eyaletinin Temel Anayasaları; (Anno Domini 1683) New Hampshire Anayasası - 5 Ocak 1776; Güney Carolina Anayasası 26 Mart 1776; (), Virginia için Anayasa Taslağı; (Haziran 1776), Virginia Anayasası; (29 Haziran 1776), New Jersey Anayasası; (2 Temmuz 1776).  Delaware Anayasası; (10 Eylül 1776), Pensilvanya Anayasası  (28 Eylül 1776), Maryland Anayasası; (11 Kasım 1776), Kuzey Carolina Anayasası; (18 Aralık 1776), Gorgia Anayasası; (5 Şubat 1777). New York Anayasası; (20 Nisan 1777), Vermont Anayasası; (8 Temmuz 1777), Güney Carolina Anayasası; (19 Mart 1778), Konfederasyon Maddeleri; (1781), Vermont Anayasası; (4 Temmuz 1786), Annapolis Sözleşmesi(Madison'ın Notlarında Kaydedildiği Şekliyle Anayasa ); (11 Eylül 1786)

Eski dünyada Papaların Şeyh (King) ilan ettiği sömürgeci Kabile şeflerinin çöktüğü toprakları peşkeş çektiği baronlar sanayileşmeyle burjuvaya evirilmiş, Masonların Yeni Bir Dünya tezi ile kolonicilikte emperyalizme geçerken ağalarına ihanet edip topraklarına çöktü. Burjuvanın çöktükleri mülkü aralarında paylaşma anlaşmasına Anayasa demişler.

Ağalarından bağları koparan Kahyalar ve Lordlar bağsız kalınca kurtarılmış bölge ilan ettikleri topraklardaki halkı kendilerine bağlamak yahut bağımlı kılmak için Bağımsızlık Mücadeleri denilen süreci başlattı. Burjuvazinin tüm dünyada bütün halkları emperyalist anlayışla sömürmeleri için kendilerine tetikçilik yapacak jakobenleri üretip Bağımsızlık üfürükleri ile mankurtlaştırdıkları azgın jakobenler üzerinde hedef coğrafyalarına çökme süreci ise anayasacılıkta ikinci evre olarak ele alınacaktır. 2. Evre anayasacılığa geçmeden önce bağımsızlık nedir?  Ele almak gerek.

Batıda Rum Kültür Havzasında; Latince kökenli “Independent” kelimesi kullanılır.  14. yy’daki kullanımı ile var olmak için güvenmek "relying for existence on" anlamına gelen “dependent” kelimesinin başına ön ek olarak karşıtı anlamı veren “in” ön eki getirilerek türetilmiştir. 1732’den sonra ise "Tarafsız, dış etkilerden etkilenmeyecek şekilde kurulmuş" anlamı yüklenmiştir. Bağımlılık için codependent kelimesi psikolojide tercih edilmiş olup bağımlılık veya bir ilişkide bir başkasını işlevsiz bir şekilde desteklemek” anlamında kullanılmaktadır.

Doğuda Çin Uygarlık Havzasında; Çincede “Dúlì =独立”  yalnız (Dú=独) ve kalmak (lì=立) anlamındaki kelimelerden oluşan yalnız kalmak anlamında kelime kullanılmıştır.

Güneyde Sevahili (deniz halkları) halklardan Uzak Asya’da Malayca bir kelime olan “bebas” kelimesi tercih edilmiştir. Kısıtlamasız, çekingenlik veya güvensizlikle sınırlandırılmamış, sınırsız​, hapsedilmeden veya köleleştirilmeden, bağlı değil, yükümlülüğü olmaksızın, o olmadan anlamına gelen bir kelime tercih ediliş olup Malaycadaki zıt anlamı bizde tarikat olarak kullanılan“terikat” kelimesidir.

Müslüman Halklar da; Arapçada  “Mustakıl= مستقل”  Osmanlıca, Farsçada ve orta Asya’da da aynı kelime kullanılmakta olup Arapça ekseriyetin karşıtı olan ekaliyet (azınlık) anlamına gelen küçülme azalma manasındaki “قلل” kelimesinden türetilmiş azalma küçülme azınlıklaşma anlamıyla istiklal ve mustakiliyet kelimeleri kullanılmış

Kuzeyde Hun (bu günkü Rus) Halklarından Tatarca da möstekıyl  (мөстәкыйль) kelimesini Müslüman halklarla benzer anlamda kullanmıştır.

İslam dünyasında bağımlılık anlamına kullanılan kelime Arapça kökenli  “tabi olma, teba” kelimesiyken bağımsızlık anlamına kullanılan azınlıklaşma küçülme ekaliyet anlamındaki İstiklal, mustakiliyet kelimelerinin Independent anlamında kullanılması çok ilginçtir.

19.yy öncesinde isyan, ayrılma, bağları koparma anlamıyla hiçbir kaynakta denk gelinmeyen istiklal ve müstakil kelimelerini “Independent” anlamında kullanan akıl kesinlikle Müslüman halkların kök kültürü ile ilişkisi olmayan masonik ve cizvitist akıldır. “Şecaat arz ederken merdikıptı sirkatin söyler” derler ya, zihin haritalarına uygun olarak İslam dünyasını küçültmek Müslüman halkları azınlıklaştırmak, ekseriyeti bozup ekaliyet oluşturmak isteyen kökü dışarıdaki  masonik ve cizvitist üfürükçülerin istiklal üfürükleri ile devşirdiği ayrılıkçı oluşumlar özgün anlamları amuda kaldıracak şekilde kelimelerimize anlam yüklemişlerdir.

Bir başka ilginçlik daha Osmanlı döneminde jön Türkler ve ittihatçılar tarafından yeri göğü titretircesine istiklal, müstakil kelimeleri kullanıldığı halde bu halkla kavga adına dil devrimi yapan aynı kesim istiklal kelimesi yerine uydurukça kelime olarak bağımsızlık kelimesini seçmiştir. Bu cidden çok ilginç.  Çünkü halkla kavga ederken bile kök kültürden kopamamak demiştik ya işte bu tamamen o haleti ruhiyedir.

Türkçe de kullandığımız bağımsızlık kelimesi aslında hiç kimseye hiçbir bağla bağlı olmamak anlamındaki duruş göstermektedir. Bu bir Alaturka duruştur. Ancak kimseye bağlanmayana birileri bağlanır. Uyruk olmayanlara uyulur. Türkiye işte bu duruşu ile ne doğuya yar olmuş ne batıya bağımsız bir devlet olarak kendini parantez içine almış beklemektedir. Bu sessiz bekleyiş büyük bir fırtınanın habercisidir. Bu gün kimseye bağlanmayacak uyruk olmayacak bu ülkeye bağlanmak isteyen koca bir medeniyet havzası var gel demesini bekliyor.

Kimseye hiçbir bağla bağlanmayacak şekilde tek başına pervasızca duran Türkiye Samuel Huntington’un dediği gibi “ne isaya ne musaya yaranmayan” ama insanlığı ya isaya ya musaya yarandırmak isteyenlere inat tek başına duran bir ülkedir. Bağımsız Türkiye AB aday ülkesi, Şangay işbirliği üyesi, Karadeniz İşbirliği Örgütü üyesi, Afrika birliği gözdesi, İslam konseyi muharrik gücü D8’ler kurucusu, Türk Dünyası işbirliği örgütünün banisi ama uluslararası emperyalizmin motoru olan örgütlerin ise ne içindedir ne dışındadır. Bu küresel oyun kurucuların tam göbeğinde dans ederken kendisi olarak durduğundan kimse Türkiye’yi kendisine benzetemediğinden, bağıl edemediğinden içerisine almıyor değil alamıyor. Korkuyor.  Huntington bu duruşu anlayamadığından kimliksizlik sanmış, Türkiye’yi bir yere oturtamamış.  Hâlbuki Türkiye, Samuel Huntington’un Medeniyetler çatışmasını bitirecek Alaturka Medeniyet normlarına gebe olan bir coğrafyada o kutsi doğumu bekliyor.

Hem İsa’yı hem Musa’yı reddetmeyip bağrına basan barışın barışıklığın, barışçıllığın öncüsü Muhammedi mesajın haykırıldığı güne hazırlanan Türkiye Arabesk kafa karışıklığından çıkmış Alaturka Medeniyetin doğum sancılarını çekiyor. Taklit bitti. Taktik başladı.