Bugun...


Servet HOCAOĞULLARI

facebook-paylas
Türk Siyasetinde "İKİ"lem
Tarih: 16-03-2025 15:52:00 Güncelleme: 16-03-2025 15:56:00


Yerelden-İktidara mı? Küreselden İktidara mı?
Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu arasındaki temel "Çıkış" ve/veya "Başlangıç çizgisi" farkı çok nettir. Mansur Yavaş "Yerel başarıdan İktidara" metodu üzere siyaset üretiyor. İmamoğlu ise İstanbul'da başkan olduğu günden itibaren "Küreselden İktidara" metodu üzere siyaset üretiyor. Nitekim İmamoğlu "İstanbul başarısından İktidara" fotoğrafını vermeyi hiç önemsemedi. Çünkü şunu görüyor ve düşünüyordu: Erdoğan'ı istemeyen küresel bütün adresler ve iç siyasetteki partiler "Erdoğan karşıtlığı"nda mobilize olmuştu. Geriye tek seçenek kalıyor. Erdoğan iktidarını sonlandırmak için "Ortak aday" ismini netleştirmek. Kuşkusuz başından beri kendini örgütledi ve en büyük engel olan CHP barikatını aştı: CHP'nin adayı.
Mansur Yavaş ise "Yerelden İktidara" metodu üzere hareket ettiği için iki hamleyi elinden hiç bırakmadı: Ankara imkanı ve CHP seçmeni dışındaki geniş Milliyetçi seçmenin arayışı. Yani Mansur Yavaş "Ankara lobiciliği" ve "Milliyetçi Seçmen" odağında hep durdu. Bugün verdikleri fotoğraf da çok netti. Herkes Yoluna!
Ancak... İmamoğlu'nun da Yavaşın da stratejisi sonuç getirici değil. Çünkü "Küreselden iktidara" metodu açısından; Küresel'in Erdoğan'dan vazgeçtiğine dair bir süreç yok; aksine Erdoğan'a daha fazla yaklaşan, uzlaşan bir planlama var. O nedenle İmamoğlu için tek kariyer var: CHP genel başkanlığı. İmamoğlu bütün muhalif partilerin adayı bile olsa; şansı yok. Bir de Cumhur İttifakının seçmeninden çok ciddi oy alması lazım. Zaten Ön seçim öncesi illerdeki bütün konuşmalarında Erdoğan'a bağırıp-çağırıyor olmasının sebebi de işlerin planladığı gibi gitmemesidir; Sadece Erdoğan'a karşı ancak CHP seçmenini tatmin edecek içerikler üretiyor. İmamoğlu Türkiye'nin aradığı lider değil. Ancak CHP liderlik krizini çözmüşe benziyor.
Mansur Yavaş ise tek stratejiye oynuyor: "Erdoğan'ın doğal çekilmesi". Yani yasa gereği tekrar aday olamaması veya başkasının önünü açması. Fakat Yavaş'ın bir ince siyaseti daha var. "Politik Baraj" stratejisi. Erdoğan dışında arayışta olan tüm çevrelerin kendi doğallığı içinde gelip bir barajda birikmesi. Fakat Yavaş'ın da göremediği/görse de ertelediği bir pratik var: Erdoğan döneminden yorulanlar Belediye Başkanı ve Milletvekili konularında Erdoğan'dan koptular. O nedenle Belediye Başkanları ve önümüzdeki seçimde de Milletvekilleri konusunda artık motive değiller. O nedenle Yavaş'ın beklediği barajdaki su Erdoğan'ı değil belediye başkanları ve Milletvekillerini sel gibi götürmeye yetebilir.
Oysa Cumhurbaşkanlığı sisteminde seçilen Cumhurbaşkanı Belediye ve Milletvekili kaybında hasar alsa da yoluna devam eder. Çünkü sistem bu yönde. CB Erdoğan ise dünyadaki-bölgedeki gelişmeler sebebiyle 2030'a kadar başkan kalmanın bütün düğmelerine basıyor ve sonuç alma ihtimali var. Ve CB Erdoğan'ın ajandasında Beelediye Başkanları ve Milletvekilleri konusu çok ikincil. O nedenle bu 3 yılda DEM dahil mecliste birçok konuyu çözmek istiyor.
Sonuç olarak; Seçmen ( Cumhur İttifakı seçmeni dahil) Belediye ve Meclis konusunda başka yönelişte ve/veya tavırda olabilir. Zaten AK Parti teşkilatının yapısı da Belediye Başkanlığı ve Vekillik konusunda Erdoğan'ın dediği gibi "Metal yorgunluğu olan ve partiyi ticari tarla olarak sürmek" gibi zaaflarda kitlenmiş durumda. Fakat Türkiye, çok ciddi bir karşıt seçmen ve yorgun taraftara rağmen; henüz Erdoğan'ın liderliğinden kopmuş değil.
Fakat bir hatırlatma yapalım: Türk Devlet (Aklı) dünyadaki-bölgedeki gelişmeler sebebiyle; Belediye ve meclisteki değişimlerin demokratik akmasına müdahil olmaz, ancak konu liderlik olunca, kendi tecrübesini işletir ve halkı kendi yoluna sokar.
Nitekim İmamoğlu sürekli Erdoğan'a "Savcı" diye sesleniyor ya; Mantık hatası yapıyor; Savcı dediğin iddianame hazırlar; hükmü Hakim verir! Devlet konulara "Hakim" zaten!
4 kişi, Oval Ofis ve yazı görseli olabilir
İkinci aday "Yavaş"ça hazırlanıyor.
-Bir Tavşan ve Kaplumbağa Hikayesi-
Türkiye'de iki seçmen tipi var ki; oyun dışında kaldı. Üstelik bu seçmen tipolojisi zihnindeki kurguyu "değişmeyen gerçeklik" sanıyor. Bu iki seçmen tipine "Fanatik", "Bağımlı", "Yandaş", "Paydaş" etiketleri vuramayız. Çünkü bu tipler bile oyunun parçasılar. Büyük bir kavganın/politik kan davasının taraftarılar. Bazıları bunlara "Kemikleşmiş oycu" diyor. Fakat bizim "oyun dışı kalan seçmen" dediğimiz iki tipoloji bunlar değil. Çünkü mevcut "Tarafgir" seçmen tipinde kabuller, alışkanlıklar ve cepheci katkı var. Zaten Türkiye'nin "Bölünmüş sosyolojisi" de bu tipolojileri "Tiribüne" oturtmuş durumda. Tribünden bakan seçmen; zaten kelimelerde-olaylarda sadece takımının rengini arar; bulunca zaten ezberden temposunu tutar!... Doğal ve gerekli de!..Bunlar bizim konumuz değil. Bir de sosyal medya ortamını kendilerine "tatmin lunaparkı" yapmış tipler var onlar zaten oyun mahalinde hiç değil.
Odağımıza dönersek; Oyun dışında kalan iki seçmen tipi ise şunlardı: Profesyoneller ve .Hareketçiler. Bunları hatırlayalım; Çünkü eski Türkiye'de oyun içindeydiler/etkindiler.
Profesyoneller "hükümet belirleme taşeronları" idiler. Özellikle Medya-Yargı-İş hayatı alanında örgütlü idiler. Biz bu Profesyonellerin kamusal operasyonlar sicilinde üç dönemi ön plana çıkarabiliriz. Özal döneminde; 28 Şubat sürecinde ( Yani Erbakan dönemi) ve Tabi Erdoğan'ın ilk Cumhurbaşkanı adayı olma süreci ( 17-25 Aralık dönemi.). Profesyonellerin kimler olduğuna ilişkin deşifreyi içeren müzakereyi; katıldığım TRT Haber'deki müzakere video linkini buraya not düşeyim:
Hareketçiler ise; Yani "Siyasal misyoncu"lar; Yani " Hükümet ideologları" idiler. 1923'den bu yana "Bölünmüş sosyoloji" üzere her siyasal hareketin ideolojisini kurgulayan ve anlatan ekiptiler. Kastettiğimiz "Dava yazarları" değil; Onlar halkla ilişkiler kısmında aktifleşen gönüllü müelliflerdi. Hükümet ideologları Yasama-Yürtüme-Yargı denklemi çalışan ekipti. Hatta bu hareketçilerin siyasal hareketlerin içine sokulan Truva Atı olduğu iddiası da ayrı bir parkurda akan politik deşifre polemiğiydi.
Özellikle CHP-MHP-MSP gelenekleri içinde bu "Hareketçiler" özgül ağırlığı olan dokulardı.
AK Partinin Profesyonellerle mücadelesi kadar; içindeki "Hareketçiler" de tartışma konusu hep oldu geçmişte. Hatta Davutoğlu'nun "Stratejik Derinlik" kitabı üzerinden içerideki Hareketçilerin deşifresi de; Külliye'deki "Mehmet Uçum" ismine karşı parti içinden yürütülen "İçimizdeki karanlık Hareketçi!" suçlamaları da; aynı arka plana işaret ediyordu.
Şimdi ise sahada bir hareketlilik var. Hem Profesyoneller hem de Hareketçiler diyeceğimiz çevreler "Oyun kurucu" havası vererek olup bitenlere müdahil olmaya çalışıyorlar; "Eski Türkiye'de yaptıkları gibi... Ana akım medya-Sosyal Medya ve Bürokraside hala aktifler.
Ancak Türkiye'de bunların seçmen tipolojisi olarak "belirleyici seçmen üretme" kapasitesinde oldukları dönemin geride kaldığını düşünenlerdenim. Yani kendilerine seçmen devşirebilme veya propaganda-enformasyon yöntemleriyle alan belirleme yetilerini kaybettiklerini düşünüyorum.
Zaten bu iki tipolojinin en fazla gaza/tuzağa getirdikleri/oynadıkları seçmen alanı; olup bitenleri anlamayan; sadece "Konu nedir abi?" şaşkınlığında hatırladığı bir kelimeyi görünce; "Kavga başladı değil mi!" diye alana atlayan tiplere oynuyorlar; Sanırım bu da sadece "nostalji" turlar.... Bunlar da eski Türkiye sosyal dokusundan kalanlar. Ne sahadalar ne de oyunu izleyecek tribündeler. Partilerin de bu seçme tipini terk edeli çok oldu.
Fakat Mansur Yavaş şöyle bir hesap içinde; ( İmamoğlu'nun Ankara salon mitingine katılmayacağını; kendi yol haritası olduğunu söylüyor ya...); İmamoğlu'nun profesyonellerin kucağında olduğunu düşünüyor. Süren soruşturmaların finalinin İmamoğlu'nun aday olmayacağı/yaptırılmayacağı yönünde. O nedenle süreci alttan almıyor; "Yavaş" alıyor. Yani Profesyonelleri "Uyuyan Tavşan"a benzetiyor; kendisini çizgiye yönelen Kaplumbağa'ya.
Oysa Yavaş'ın hikayede eksik bildiği anlaşılan bir gerçeklik var. Kaplumbağa Tavşan uyuduğu için kazanmadı; Tavşanı uyandırmadan yürüdüğü için kazandı. Yavaş ise Tavşanı uyandıracak kadar ses çıkarıyor... Kaldı ki;
Gerçekte hikaye: Tavşan-Kaplumbağa değil de; Tavşan-Tazı olabilir!... Yani bir irade "Tavşan kaç; Tazı tut!" oyununu kuruyor olabilir.
Bu da şu demek; Profesyonellerin ve Hareketçilerin aktif/aktör olamadığı bir siyasal sosyoloji sürecine düştü seçmen kitlesi. "Kontrolde değil!..." desek bir yüzünü çizmiş oluruz. Seçmenin bu tarz bir iklime düştüğü dönemlerde verdiği gelenekli refleks var: Politik kriz.
Türk Devlet Aklı kendini politik krizlerde günceller ve geliştirir. O nedenle süreçlere müdahildir. Eski Profesyonelleri ve Hareketçileri kullanır. Mansur Yavaş perde arkasında örgütlenirken; Profesyonellere ve Hareketçilere karşı çok temkinli örgütleniyor. Hatta; Bir suflöre bakıyor gözleri: Türk Devlet Aklının gözlerine. Tartışmaya açık olsa da; bir iddia idi: Bu göze bakmak; Altılı masada Akşener'in rolüydü.
Fakat bütün gelişmelere ve algı lunaparkında döndürülen politik dönme dolaplara rağmen;
Bu gözler henüz Erdoğan'ı gözden çıkarmış değil. Çünkü dünyadaki gelişmeler ve yakında Suriye'de yaşanacak süreçler; çok açık bir planı işletiyor: Erken Seçim Yok!... Hatta "Ekrem! seçim yok!".
 
‎1 kişi ve ‎şunu diyen bir yazı '‎CHP Ekrem İMAMOĞLU Cumhurbaşkanı CumhurbaskanıAdayAdayı Aday Adayı İMAMOGLU Exkrem İMAMOĞLU Cumhurbaşkanı CumhurbaşkanıAdayAday Aday Adayı Evkrem İMAMOĞLU anka CHP Cumhurbaşkani/ CumhurbaskanıAdayAdayı İMAMOĞLUankaCHP Aday Adayı CHP CHP CH İM Curpl Ekrem İMAMOĞLU CumhurbaşkanıA Aday Adayı Adayı ل 어어 Exkrem em İMAMOĞLU Cumhurbaşkanı CumhurbaskanıAdayAdayı Aday Adayı CHP CHP BAŞARACAK Türkiye kazanacak!‎'‎‎ görseli olabilir
 
DİPLOMA'si
- Bir seçim ve seçmen cüzdanı olarak diploma-
İmamoğlu "Benim diplomam iptal olursa; hepinizin diplomasına, tapusuna el konulacak bir düzen var demektir. Devletin verdiği her türlü belge isteyenin kumpasla iptal edeceği anlamına gelir....".
Ortada fiili bir durum var. İmamoğlu İstanbul büyükşehir belediye başkanı seçildiği günden beri yıllardır "Cumhurbaşkanı adayıyım!..." pozisyonuna geçerek nihayet kendisini CHP'nin müstakbel adayı yaptı.
Reel politika gözlüğü ( Sonuca bakarım politik zihniyeti analizi) açısından İmamoğlu'nun aldığı sonuçları analiz etmek ayrı bir konu. Fakat ortada düzenli alınmış/verilmiş sonuçlar var. Yani İmamoğlu'nun politik hayatında elde ettiği sonuçları ister kendi performansına bağlayıp "aldı" deyin; ister başka sebeplerle ve hedefler başkası ona "verdi" deyin... fark etmez. Ortada sonuçlar ve süreçler var.
14-28 Mayıs 2023 yılında da "Erdoğan gitti!..." şenliği yapan muhalefet hezimete uğradı ve Erdoğan sonuç aldı. Muhalefet "almadı" temposu tuttu: "Verildi" diye propaganda yaptı. Sonuç ortada.
Fakat bu "Diploma" işi farklı bir konu. Türk siyasetine "Diploma" üzerinden operasyon çekmeyi örgütleyen ve seçim malzemesi yapan ilk parti CHP. CHP'nin Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmaması için "Erdoğan'ın Üniversite diploması yok!" operasyonu yürüten CHP. Bu erken sonuç almayınca "Erdoğan iki senelik okuldan dört yıla usulsüz geçti!.." ikinci tezgaha geçen CHP.
Bir şey dikkatimi çekiyor. Erdoğan'ın diploması üzerinden daha önce CHP'nin sorduğu bütün sorular, iddialar ve kamuoyuna servis edilen belgeler-yönetmelikler birebir aynı metotla bu sefer CHP'nin Cumhurbaşkanı adayına yönelik kullanılıyor. Bunun iki sebebi/arka planı olabilir.
Birincisi; Devlet aklı adayları ekndi yöntemleriyle terbiye eder.
İkincisi; Her tezgahın günü geldiğinde rövanşı olur!
Ancak İmamoğlu diplomasında "ince ayar" var; yani soruşturmanın yürütüldüğü bir teknik var: Organize işler!... Yani diploma sürecindeki savcılık iddiaları/iddialaştırılacak maddeler ile içeri alınan İstanbul'daki bazı belediye başkanlarının "Organize işler" dosyasındaki maddeler ve Medya A.Ş soruşturmasından CHP kurultayı ile ilgili şaibe soruşturması aynı.
"Dosyaların birleştirilmesi" tekniği var. Diploma etrafındaki süreç ile tüm süreçlerin Fazıl parçası gibi birleştirildiğini gözlemliyoruz ve ortaya temel bir iddia çıkıyor: "İmamoğlu'nun organize işler sicili var!...".
Peki bu algıya/sürece kim inanır ve destek verir? Öncelikle benim şahsi gözlemim şu yönde. Cumhur ittifakı İmamoğlu'nun "Organiz işler yapar!" tespitine CHP içinden ciddi destek geleceğini hesaplıyor; Başta "Hançerlendim!..." diyen Kılıçdaroğlu. Ardından bu tespiti daha önce yapmış Özgür Özel'in de zımmen-dolayımlı bunu bilip ince ayarla pozisyon aldığını düşünüyor. Hatta CHP'nin kurucu köklerinden gelen bir kesim de buna inanıyor.
Fakat İmamoğlu etrafını hızla kuşatan ve farklı soruşturmalarla "dosya birleşimi" operasyonunun CHP içinde çabuk karşılık bulacağını öngördü; tedbirini aldı ve CHP'nin adayı olarak kendine bir cephe açtı.
İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanı adayı olmasını engelleyecek zaten aldığı ceza var ve istinafta bekliyor. O nedenle İmamoğlu ısrarla "Erdoğan'ı devirecek bir tek varım! Tük halkı beni bekliyor!... Erdoğan bu yüzden benin önümü kesmek için her türlü operasyonu yapıyor!...." propagandasını ısrarla yürütsede/yürütmek istese de; İmamoğlu bir şeyi ya unutuyor veya "bu saatten sonra kaybedecek bireyim yok!" diyor:
Cumhurbaşkanlık makamı "Devlet makamı"dır. Bu makamı iki aktör belirler: Halk ve Devlet.
Çünkü devletin bir yüzü halka bir yüzü de dünyaya bakar. Yani devletin halkın seçimi kadar bir de uluslararası akreditasyonu olur. Bütün devletlerde böyledir.
Nitekim İmamoğlu ilk belediye başkanı olduğunda ve karlı zor günde İngiliz büyükelçisi ile yemekte olduğu deşifre olduğunda şöyle demişti: "Türk siyasetinde belediye başkanı olup da benim kadar yabancı ülke büyükelçisiyle görüşen yok!. Demek istediği şu: İşin küresel güçler kısmını yoluna sokuyorum, geride halk kaldı!...
İşte tam da dünya yönü ve halk yönü bütünlüğü açısından imamoğlunun çifte zorluğu var. Çünkü küresel gelişmeler İmamoğlu'nun arkasında duran ve hep yapan güçlerin işini zorlaştırıyor; geriye tek yön kaldı halk!
Halk ise ekonomik zorluğun içinde çok gergin ve tepkili. İmamoğlu'nun elindeki tek politik malzeme de bu!...
Ancak halka "Hangisi "Organize işler" karakterli? İmamoğlu mu Yavaş mı?" diye sorulsa... Halk Yavaş'ı "Organize işler"de daha yavaş hatta pasif görüyor.
Mansur Yavaş'ın adaylıkta yavaş hareket etmesinin de sebebi bu. Halk nezdinde avantajlı görüyor kendini? Peki devletin dünyaya bakan yüzü açısından durumu nedir? Tabi ki İmamoğlu daha müsait ve avantajlı!
CB Erdoğan mı? Devletin iki yönünde de aktif ve örgütçü. Kan kaybı var; Fakat ayakta tedavi görüyor. Fakat Suriye süreci ile beraber hem dünya hem halk yönünde beklenmedik "kırılma/kan kaybı" hızlanma riski var!...
Şahsi yorum mu?
Neden Ahmed El-Şara sorusu ile direkt ilgili


Bu yazı 864 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
nöbetçi eczaneler
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
YUKARI