Allah Teâlâ, her şeye bir ecel tayin etmiştir. Her nefis ölümü tadacaktır; bundan kaçış yoktur. Peki öyleyse, ölüm neden korku uyandırır? Mümin için ölüm, bir yokluk değil; Rabbine kavuşmanın başlangıcıdır.
İnsanoğlu, yaratıldığı günden beri ölüm gerçeğiyle yüz yüzedir. Ne kadar kaçarsa kaçsın, nereye saklanırsa saklansın, ecel vakti geldiğinde ölüm onu bulur. Çünkü Allah Teâlâ, her şeye bir sınır, bir “ecel” tayin etmiştir. Her nefesin, her canın bir sonu vardır. Ezelî ve ebedî olan yalnızca Allah’tır.
“Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri geldiğinde, ne bir an geciktirilebilirler, ne de öne alınabilirler.” (Yunus, 10/49)
O hâlde, neden ölüm denince insanın içini bir korku kaplar? Niçin birçoğumuz bu hakikati düşünmekten bile ürkeriz? Oysa ölüm, bir son değil; bir geçiştir.
Rabbimiz buyurur: “Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra ancak yaptıklarınızın karşılığı size eksiksiz verilecektir.” (Âl-i İmrân, 3/185)
“Tadacaktır” ifadesi, yokluğu değil bir hâlden başka bir hâle geçişi anlatır. Ölüm, ruhun bir kapıdan girip başka bir âleme adım atmasıdır. Bu yönüyle ölüm, aslında bir yok oluş değil, ebedî hayatın başlangıcıdır.
Kur’an’da müminlerin bu âkıbeti ne güzel anlatılır:
“Rabbimiz Allah’tır deyip de sonra dosdoğru olanlara korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.” (Ahkâf, 46/13)
“O gün, iman edip salih amel işleyenleri Rahman, bir sevgi ile karşılayacaktır.” (Meryem, 19/96)
Mümin bilir ki, dünya bir imtihan yeridir ve ölüm bu imtihanın sonucunu bildirir. Kul, eğer dünyada Rabbine kulluğunu layıkıyla yerine getirmeye, iyilikle, merhametle, adaletle yaşamaya çalışmışsa; ölüm onun için bir korku değil, Rabb’ine kavuşma sevinci olur.
Peygamber Efendimiz (sav) buyurmuştur:
“Kim Allah’a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever. Kim Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.” (Buhârî, Rikak 41; Müslim, Zikr 14)
Mevlânâ’nın ifadesiyle, “Ölüm, sevgiliye kavuşmaktır.”
Gerçekten de ölüm, iman ehli için bir kavuşmadır. Çünkü Rabbine inanan, O’nun vaadine güvenen bir kalp, ölümde korku değil huzur bulur. Ölüm, bir ayrılık değil; asıl yurdumuza, ebedî mekânımıza dönüş yolculuğudur.
Efendimiz (sav) şöyle buyurur:
“Müminin ruhu, dünyadan ayrılacağı zaman gökten beyaz yüzlü melekler iner. Yanlarında cennet kefenleri ve cennet kokuları vardır... Ruh bedenden çıktığında, en güzel misk kokusundan daha güzel bir koku yayılır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/287)
Ne var ki, bu yolculuğun huzurlu geçmesi, bu dünyada nasıl yaşadığımıza bağlıdır.
Bir yetimi sevindirmek, bir kalbi onarmak, bir kul hakkından sakınmak, bir gönülde iz bırakmak… İşte ölümden korkmamanın yolu buradan geçer.
Çünkü ardımızda bırakacağımız “hoş bir sada”, bizi dünyada da, ahirette de yaşatacaktır.
“Ey huzura ermiş nefis! Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön.
Gir kullarımın arasına, gir cennetime!” (Fecr, 89/27–30)
Unutmayalım ki, ölümden kaçış yoktur ama ölümle dost olmak mümkündür. Bunun yolu da Rabb’ine teslim olmaktan, dünya yolculuğunu emanet bilincinde sürdürmekten geçer.
Son yirmi günde en yakınımdaki iki insanı Rabbimin ebedî rahmetine uğurladık. En büyük ağabeyim merhum Arap abimin hanımı Nesibe yengemi 3 Aralıkta, Maruf abimi de 20 Aralıkta. Bu vesileyle onlara ve tüm vefat etmiş mümin ve mümineler Rabbimden sonsuz rahmetlet diliyorum. Rabbim bizi de, onları da sonsuz rahmet ve kermiyle karşılasın.
Ey gökleri ve yeri yoktan var eden Rabbimiz…
“Her nefis ölümü tadacaktır, sonra bize döndürüleceksiniz.” (Ankebût, 29/57) buyurursun.
Senin kelâmın gerçektir, Sen’in vaadin haktır.
Ruhlarımızı huzurla teslim edenlerden, son nefesinde “Lâ ilâhe illallah” diyebilenlerden eyle.
Kabirlerimizi nurla doldur, ölümümüzü bir vuslat eyle.
“Ey huzura ermiş nefis! Rabbine dön.” (Fecr, 89/27)
Bizi ölümden korkanlardan değil, ölümle Sana kavuşmayı özleyenlerden eyle.
Ömrümüzü anlamla, sonumuzu imanla, ölümümüzü rahmetinle güzelleştir. Âmin.
Nursi ÜNALAN