Memleket denince gönüllerde bir yara, duâda bir hasret gibi gelir.
Bugünlerde memleketimi (Siirt), toprağımı, köyümü çok özledim gibi geldi bana. Bu haftaki yazımız da “memleket”le ilgili olsun dedik.
İnsanın doğduğu yer, yalnızca birkaç ev, birkaç sokak değildir. Orası insanın kök saldığı, toprağında gözyaşının, gülüşünün, duâsının izi olduğu yerdir. Doğduğumuz yer, ruhumuzun mayalandığı, kimliğimizin şekillendiği bir vatandır. Ana rahminden sonra ilk sıcaklığı tattığımız yerdir memleket. Belki yıllar geçer, insan bölgeden bölgeye, ülkeden ülkeye gider, yaşar, döner gelir. Şehirler değişir, iklimler değişir ama insanın içinde o toprakların kokusu, o suyun serinliği hep aynı kalır.
Bir köy çeşmesinden kana kana içilen suyun tadını hiçbir şehir suyu vermez. Küçük bir gölet üzerinde sektirdiğimiz taşlar dalga dalga halkalanırken içimiz de öylece genişlerdi. Bir sabah namazına kalkarken duyulan ezânın sesi, çocuklukta duyduğumuz ezânın tınısını hatırlatır. Sabahın o en nurlu vaktinde, tir tir titrerken koştuğumuz caminin içindeki maddi-mânevî sıcaklık tüm ruhumuzu bedenimizle beraber doyururdu. O topraklarda yetişen bir elmanın kokusu, annemizin tandırda pişirdiği ekmek, babanın sabahın ilk ışığında tarlaya, bahçeye, bostana gidişi… Hepsi birer hatıra değil, birer hasrettir artık. Çünkü insan, doğduğu yerin bereketiyle yoğrulur, oranın duâsıyla büyür.
İnsanın memleketine olan özleminin aslında asıl yurda —Rabbine ve ahirete— olan özleminin bir yansıması olduğu gerçeğini göz önüne serer.
Memleket hasreti, insana kendi özünü hatırlatır. Çünkü topraktan yaratılan insan, toprağa dönmeyi bilir. Kur’an’da bu hakikat şöyle ifade edilir:
“Sizi ondan (topraktan) yarattık, yine ona döndüreceğiz ve bir kere daha ondan çıkaracağız.” (Tâhâ, 55)
Bu dönüş, sadece bedenin toprağa dönmesi değildir; ruhun da Rabbine, özüne, hakikate yönelmesidir. Her memleket özlemi, aslında insanın içindeki ilahi özlemin yankısıdır.
Memleket hasreti, aslında insanın kendi köklerine olan özlemidir. Rabbimiz, insanı topraktan yaratmıştır. Bu yüzden insan, ne kadar uzağa gitse de, toprağına dönmek ister. Her doğum bir ayrılıktır aslında; insan ruhlar âleminden dünyaya, sonra da memleketinden gurbete savrulur. Ve her kalp, bir gün geri dönme arzusuyla yanar. Nitekim Kur’an’da “Her nefis ölümü tadacaktır; sonra bize döndürüleceksiniz.” (Ankebût 57) buyrulur. Bu dönüş, sadece ölümle değil; insanın içsel olarak ait olduğu yere, özüne, Rabbine yönelmesiyle de mümkündür.
Memleket özlemi fıtrî bir duygudut. Aynı zamanda bir beşer olan Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de hicret ettiği Medine’de bile Mekke’sini unutmadı. Mekke’den ayrılırken gözleri dolmuş, Rabbine şöyle niyâz etmişti:
“Senin yeryüzünde bana en sevgili yersin. Kavmim beni senden çıkarmasaydı, asla senden ayrılmazdım.” Bu söz, insanın vatanına, doğduğu toprağa, hatıralarına olan bağlılığının en güzel ifadesidir.
Memleketine hasret çeken gönül, aslında Rabbine hasret çeken gönüldür. Çünkü her ayrılık, asıl yurttan —yani cennetten— kopuşun yankısıdır. Biz dünyada, memleket özlemiyle yanarken, ruhumuz da ebedî yurdun özlemini duyar. Ne zaman ki insan Rabbine yaklaşır, işte o zaman kalbinde hem memleket hasreti hem de uhrevî bir huzur bir arada filizlenir.
Ve bilmek gerekir ki; memleket, sadece doğduğumuz yer değil, duâ ettiğimiz, özlemini yüreğimizde taşıdığımız bir emanettir. Oraya her dönüş, biraz çocukluğa, biraz mâsumiyete, biraz da Allah’a dönüş gibidir.
Zaman geçtikçe insan uzaklaşır belki o topraklardan, ama gönlüyle kopamaz. Bayram sabahlarında, ezân sesleri arasında içini saran bir sessizlikle “keşke orada olsaydım” der. Bir annenin tandırda pişirdiği ekmek, bir babanın sabah tarlasına gidişi, bir ninenin duâlı elleri... Hepsi birer hatıra değil, birer özlemdir artık.
Memleket, sadece bir yer değildir; duaların, sevdiklerin, çocukluğunun, mâsumiyetinin yurdudur. Oraya her dönüş, biraz geçmişe, biraz huzura, biraz da Allah’a dönüş gibidir.
Ve belki de asıl memleket, Rabbimizin “Dön, ey huzura ermiş nefis” (Fecr, 27) hitabında gizlidir.
İnsanın kalbi, hem çocukluğunun köyüne hem de ebedî yurduna dönmek ister.
Memleket veya vatan sevgisi aynı zamanda imandan gelen bir duygudur. İman, insanın kalbinde köklü bir sevgi ve sadakat duygusu oluşturur. Eğer bir kişi vatanını seviyorsa, bu, imanının bir parçasıdır; çünkü Allah’a ve peygambere olan sevgi, kişinin çevresine, yaşadığı yere ve halkına olan sevgisini de besler.
Orhan Veli “Benim Memleketim” şiirinde şunları dile getirir:
Benim memleketim
O küçük köy, o taşlı toprak.
Orda bir kadın, bir çocuk var,
Ve bir kuş, ötüyor uzaklarda.
Bütün anılarım, memleketimle dolu.
Rabbim, bize doğduğumuz toprakların bereketini, büyüdüğümüz yerlerin güzelliğini ve sonunda döneceğimiz asıl yurdun, cennetin huzurunu nasip eyle. Hasreti vuslata, ayrılığı kavuşmaya dönüştür, gönüllerimizi öz yurduna ulaştır. Âmin.
Nursi ÜNALAN