Bugun...


Mustafa KIR

facebook-paylas
NEFRET DİLİNİN NORMALLEŞTİRİLMESİ TEHLİKELİ BİR OYUN!
Tarih: 08-05-2025 01:38:00 Güncelleme: 08-05-2025 01:38:00


Son zamanlarda siyasi figürlerin kullanmaktan hiç çekinmedikleri ayrıştırıcı, kışkırtıcı, ötekileştirici nefret söylemleri halkı gerginliğe ve kutuplaşma sevk etmekte; tahammülsüzlüğü, ayırımcılığı hatta düşmanlaşmayı körüklemektedir. Bu durumun sosyal medya üzerinden köpürte köpürte servis edilmesi toplumu birlikte yaşanamayacak bir ortama doğru sürüklemektedir.  

“Siyasete kansız savaş, savaşa ise kanlı siyaset denilmektedir.”  Bazı grupların bazı gruplar üzerine kurduğu baskı ve dayatmalar; sokak ortasında, trafikte, otobüste, okullarda, hastanelerde, işyerlerinde yaralamaya hatta öldürmeye varan şiddet ve kavgalar; sosyal medya üzerinden yapılan küfürleşmeler, yalanlar iftiralar ile toplum bir kaos ortamının içine çekilmekte, neredeyse siyaset kanlı bir savaşa dönüştürlmektedir.

Çeşitli ırk, renk, mezhep ve inanışa sahip milletleri ayrıştırmadan, ötekileştirmeden asırlarca sinesinde barındıran bir ecdadın torunları olarak, tarihi hinterlandımızdan, bizi biz yapan insani ve ahlaki değerlerimizden uzaklaştığımızın bir türlü farkına varamıyoruz.  40 yılı aşkın süreden beri terörle boğuşmamıza, bu yolda 40 binden fazla vatan evladını toprağa gömmemize, trilyonlarca milli gelirimizi bu yolda heba etmemize rağmen; düşüncelerimizi muhataba medeni ölçüler içerisinde anlatabilme, düşmanlaşmadan konuşabilme, kavga etmeden tartışabilme, hakaret etmeden eleştirebilme istidadını bir türlü yakalayamıyoruz.

Günümüzde dil bir anlaşma aracı olmaktan çok bir ayrıştırma aracı olarak kullanılmaktadır.  Özellikle siyaset alanın kullandığımız  “Nefret dili” toplumsal hayatımızda önemli bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.  Oysaki ister birey, ister yönetici olsun, hiçbir kimse, hiçbir kimseyi farklı din, mezhep ve siyasi görüşe mensubiyetinden dolayı aşağılama, hakaret etme, baskı, dayatma yapma ve şiddet uygulama hakkına sahip olmadığı gibi düşüncesini ifade etmesine engel olma hakkına da sahip değildir.

Kullandığımız nefret söylemi sadece insani ilişkilerimizi ve toplumsal hayatımızı değil, aynı zamanda dini yaşantımızı da olumsuz etkilemektedir. Çünkü “din” ile “dil” arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır. Onun için atalarımız “Din dilde yaşar” demişlerdir.

Bilindiği üzere dinin esası imandır. İmanın esası ise; “Allah’ın varlığını, birliğini, Peygamber’in (s.a.v) Allah’ın kulu ve elçisi olduğunu kalp ile tasdik, dil ile ikrar, vücudun azalarıyla tatbik etmektir. İmanın tanımında “tasdik”, “ikrar” ve “amel” kavramları yer almaktadır. Tasdik kalp, ikrar dil,  amel ise organlar ile tatbik edilmektedir.

Kalbin tasdiki insanlar tarafından bilinmediğinden; imanın dil ile ikrar edilmesinin sebebi; insanın yaşarken, müslüman olarak tanınması, vefatında ise kendisine Müslüman muamelesi yapılması içindir. Bundan dolayı İslâm hukukunda imanın, kalp ile tasdiki ile birlikte dil ile ikrarı ve inancın amellere yansıtılması arasında doğrudan bir ilişki kurulmaktadır. “Üslubu beyan aynıyla insandır.” “İnsan dilinin altında gizlidir.” Sözün doğuş kaynağı kalptir.” Kalbin tercümanı da dildir.

Kullandığımız nefret dili, bizi birbirimizden, dinimizden uzaklaştırdığı gibi güvenilirliğimizi, insani ilişkilerimizi olumsuz etkilemekte, sosyal hayatımızda onarılması güç yaralar açmaktadır. Yüce Allah’ımız yumuşak dil kullanmaları konusunda Peygamberinin şahsında bütün insanlığa uyarıda bulunmaktadır.  “Allah'tan bir rahmet sayesindedir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer sen kaba ve katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp gitmişlerdi.”(Al-i İmran; 159) “Ona (Firavuna) yumuşak bir söz söyleyin. Umulur ki öğüt alır ya da korkar. (Taha, 44)

            İnsan tüm yaratıklar içerisinde Allah tarafından akıl ve fikir ile donatılan Allah’ın emir ve yasaklarına muhatap kılınan tek varlıktır. Bu sebepledir ki insan, yaptığı iyi ve kötü işlerin, sarf ettiği güzel ve çirkin sözlerin karşılığını Allah katında bulacaktır.  Bir sözü sarf etmeden ve bir düşünceyi eyleme dönüştürmeden önce, yapılanların lehine veya aleyhine tecelli edeceğini düşünmek, insan olmanın gereğidir. Müslümanların yaşantısının ne kadar İslami olduğu; insani, siyasi, ticari, dostluk, arkadaşlık, komşuluk ilişkilerinde kullandığı dil ve üslup ile ölçülür.

Her ne kadar İslam’ın tebliğ ile yayıldığı ifade edilse de İslam’ın evrensel bir din haline gelmesinde en büyük etken; kullanılan güzel dil ve üslup ile birlikte; Müslümanların sosyal ilişkilerinde inanç ve amel bütünlüğü içinde davranmaları olmuştur. Şu anda Müslümanların inanç ve amal bütünlüğü dikkate alındığında; Müslümanlar ile Müslüman olmayanların yaşantısını fark edebilmek neredeyse imkânsız hale gelmiştir.

Peygamber (s.a.v) yalanı, dedikoduyu, iftirayı, gıybeti, kötü sözü ve kötü işi yasaklarken kendisinden bu tür davranışlar asla sadır olmamıştır. “Müslüman eliyle diliyle başkasını incitmeyen kimsedir”. Derken; eliyle, diliyle kimseyi incitmemiştir. “Emir olunduğun gibi dosdoğru ol” Ayeti mucibince dosdoğru olmuştur. Ashapta Peygamber ne verdiyse onu almış, neden sakındırmış ise ondan kaçınmıştır.

Gelinen nokta da her Müslüman şu soruyu kendi kendine sormalıdır. Acaba Peygamberimizin özü sözüne uygun olmasaydı, kırıcı, kışkırtıcı, ayrıştırıcı dil kullansaydı; insanlar ve Müslümanlar arasında ayırımcılık, kayırmacılık yapsaydı, ashap açlıktan karnına taş bağlarken, kendisi lüks ve sefahat içinde yaşasaydı, Onun ashabı malını, mülkünü, ailesini vatanını geride bırakıp acaba Peygamber ile hicret yoluna düşer miydi? Müslümanın birinci görevi; doğru sözlü olmak,  özü sözüne uygun davranmak, dilini yalandan, iftiradan, küfürden, kötü sözden, azalarını kötü davranmaktan uzak tutmak olmalıdır.

 Kullandığımız kötü söylem ve nefret dili yüzünden iletişimsizlik girdabında boğulmaya doğru hızla yol alıyoruz. Bazı art niyetli kişi ve kurumların kontrolünde üretilen kirli bilgiler;  yanlışlığı ve doğruluğu test edilmeden rakiplerini yıpratmak ve karalamak amacıyla bilinçli olarak facebook, X, whatsapp, instegram, tik tok gibi sosyal iletişim ağları üzerinden paylaşılması ve TV’lerde gerilim yaratan dizilerin de devreye sokulmasıyla toplum patlamaya hazır bir bombaya dönüştürülmektedir.   

Özellikle topluma rol model olması gereken siyaset bilim ve fikir adamlarınınım gazeteci ve kanaat önderlerinin, galiz denebilecek söz sarf etmeleri, kendilerini haklı göstermek için her yolu kendilerine mubah saymaları;  kötü bir örneklik arz etmektedir.

            Diğer taraftan yanlışlara sahip çıkılması, bilinmeyen işlerin peşine düşülmesi, haksızlık hukuksuzluk yapanlara alkış tutulması, inanç, kültür ve medeniyet değerlerimiz ile bağdaşmayan dedi kodu, yalan, iftira gibi bireyi hukuken ve manen yükümlü kılan davranışlar toplum nazarında normal görülmesi ve vakayı adiyeden sayılması; gönüllerde; sevginin yerini nefretin,  dillerde; duanın yerini bedduanı, hüsnü zannın yerini su-i zannın, ıslahın yerini ifsatın, güvenin yerini güvensizliğin, kardeşliğin yerini düşmanlığın, adaletin yerini zulmün, liyakatin yerini kayırmacılığın, yapmanın yerini yıkmanın alması,  aklın ve inancın önüne hislerin geçmesi sebebiyle inanıldığı gibi yaşamanın yerini yaşanıldığı gibi inanma almaktadır.

Yüce Rabbimiz:  "Allah’a ve Resul’üne itaat ediniz,  birbirinizle çekişmeyiniz. Sonra gevşersiniz gücünüz, kuvvetiniz, kudretiniz devletiniz elden gider. Sabırlı olun, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir." (Enfal,46) Uyarısında bulunmaktadır. Müslümanlar; bu uyarıya kulak asmadıkları içindir ki İslam dışı eylem ve söylemleri ile güçlerini kuvvetlerini, kudretlerini, devletlerini ve izzetlerini giderek kaybetmektedir.

Bireylerin hayatında olduğu gibi, milletlerin hayatında çalkantılı günler elbette olabilir. Böyle zamanlarda kılıçları çekip taraftar oluşturmak, tarafları kızıştırmak yerine, ülkesini ve milletini seven her Müslüman'ın görevi ya hayır konuşmak ya da susmak olmalıdır.

Bir toplumda barış dili hâkim olmadan, kardeşlik sarayı tesis edilemez. Biz biliyoruz ki kardeşlik binasının malzemeleri birlik, beraberlik, dayanışma, hoşgörü, merhamet ve güvendir. Bu unsurlar olmadan kardeşlik sarayı tesis edilemez. Yine biz biliyoruz ki; kin, nefret, şiddet, tefrika ve düşmanlık ise birlik, beraberlik ve kardeşlik sarayının temeline konulmuş tahrip kalıpları gibidir.

Barış dilinin yaşam tarzı hâline gelmediği bir ortamda barış ve kardeşlik asla tesis edilemez.

 Şu unutulmamalıdır ki, çektiklerimiz hep dilimiz yüzündendir. Fitne yoksa çıkaran, çıkmış ise büyütüp geliştiren, fertleri ve toplumları fitnenin getireceği kötülüklerin içine atan en mühim amil kullandığımız kötü dil ve üsluptur. Peygamberimizin: “Ben, haklı bile olsa münakaşayı terk eden kimseye cennetin kenarında bir köşkü garanti ediyorum.", "Yiğit kimse güreşte başkasını yenen değildir. Kızgınlığı anında öfkesini yenen kimsedir.”  “İnsan sabahlayınca, bütün azaları dile müracaat eder ve lisan-ı hal ile ona şöyle derler; «Bizim haklarımızı korumakta Allah’tan kork! Biz ancak senin söyleyeceklerinle ceza görürüz. Biz, sana bağlıyız. Sen doğru olursan biz de doğru oluruz. Sen eğrilir, yoldan çıkarsan biz de sana uyar, senin gibi oluruz.” Yine Peygamberimiz eli ile dilini göstererek “Kim bana şu iki çenesi arasındaki şu (dili) ile iffet ve namusunu koruma sözü verirse, ben de ona cennet sözü veririm. Buyurmuş, insanların en faziletlisi kim sorusuna: “Dilinden ve elinden Müslümanların selamette olduğu kimsedir.” Cevabını vermiştir.  Aptal kime denilir? Sorusuna da “susarak kazandıklarını konuşarak kaybedendir. Cevabı verilmiştir.  

Peygamberimiz de bir gün sahabeye; Müflis kime denir. Biliyor musunuz? Diye sorar. Sahabe: Müflis çalışan, çabalayan sonunda olan parasını ve malını kaybedendir. Deyince;  Peygamber (s.a.v.) Şüphesiz ki ümmetimden müflis olan o kimsedir ki, kıyamet gününe namaz, oruç ve zekât ile gelir. Dünya da iken, şuna sövmüştür, buna iftira atmış, şuna hakaret etmiş, şunun malını yemiş, bunun kanını dökmüştür. Bunun üzerine iyiliklerinin sevabı şuna buna dağıtılıp, üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biten, hak sahiplerinin günahları da kendisine yüklenip sonunda cehenneme atılan”  yaptığı kötülükler yüzünde sevaplarını kaybeden kimsedir. Buyurmuştur. Bir toplum, tutumunu değiştirmedikçe Allah o toplumun konumunu değiştirmez.( Raad,11) 7.05.2025

 

                                                   MUSTAFA KIR

                                               EĞİTİMCİ YÖNETİCİ

 

 

                                                                              



Bu yazı 1043 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
nöbetçi eczaneler
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
YUKARI