Bugun...


Mehmet Sait ULUÇAY

facebook-paylas
Bir Söz Ustası Uğurlanırken
Tarih: 04-05-2025 21:53:00 Güncelleme: 04-05-2025 21:53:00


Mehmet Sait Uluçay

Gökyüzü o gün griydi. Ne karardı ne de aydınlandı; sanki kararsız bir suskunluk çökmüştü semaya. Mevsimlerin kalbinden geçen bir acı vardı havada. Kuşlar, sessizdi. Ağaçlar rüzgâra baş eğmiyordu. İstanbul yollarından geçen her adım, toprağa bir ağırlık daha bırakıyordu. Ve biz, bir şiiri son mısrasında yitirmiş gibi, derin bir boşluğa düştük. Çünkü Sırrı Süreyya Önder artık yoktu.

Bir gülüşle dünyaya karşı duran adam… Bir söz ustasıydı. En sert sözleri bile bir çiçek gibi sunabilen bir kişilikti. Siyasetin karanlık yüzüne mizahın direngen ışığını taşıyordu. Kelimeleriyle yaraları pansuman eden bir halk çocuğu daha göçüp gitti bu dünyadan. Sırrı Süreyya, yalnızca bir siyasetçi değildi; o bir şairdi, bir senaristti, bir yönetmendi, bir halk anlatıcısıydı. Bu toprakların acısını kendi kalbine oyup, o acıyı şiirle, sinemayla, sözle dindirmeye çalışan bir münevverdi.

 

Cenaze töreni bir tören değil, bir ağıttı. Binlerce insanın gözyaşları kirpiklerin ucunda asılı kalmıştı. Son sözlerin titrek dudaklarda düğümlendiği bir vedaydı bu. Yaşlı kadınların ellerinde tespih, gençlerin gözlerine gri dumanlar çökmüştü. Çocukların anlam veremediği bir hüzün vardı. Sırrı Süreyya'nın uğurlandığı o anda, herkes biraz yetim kaldı. Çünkü o, yalnızca kendisini temsil etmiyordu; Kürtlerin, Türklerin, mizahın, sinemanın, kelimenin ta kendisiydi.

Bir tabutun ardından yürürken insanlar, sadece bir bedenin değil, bir düşün, bir direnişin, bir zekânın ardından da yürüdüklerini biliyorlardı. “Halkın vicdanı susar mı?” diyordu bir yaşlı adam, gözleri dolu dolu. Susmaz. Ama artık bir ses eksik. O kahkahalarla acıya meydan okuyan, ölümün bile ciddiyetine laf sokacak kadar cesur ses, şimdi toprağın altında.

Ve yine de umutla baktı ardında bıraktıklarına. Çünkü Sırrı Süreyya, umutsuzluğu yasaklamıştı. Mizahı, en karanlık zamanların feneri yapmıştı. Öfkeye inat nezaketi, küfre inat zekâyı, baskıya inat gülümsemeyi öğretmişti. Bugün onu taşıyan omuzlar, aslında onun bize bıraktığı mirası taşıyordu. Bir cesaretin, bir bilincin, bir sevdanın mirası bu.

Bazı insanlar, doğarken şiirle yoğrulur. Onlar konuşmaz, çağlar. Yürüyüşleriyle direnç, sessizlikleriyle anlam taşırlar. Sırrı Süreyya Önder, o insanlardan biriydi. Ve şimdi bir mezar taşında adını yazmak, bizlere eksiklik gibi geliyor. Çünkü o, bir mezara değil, milyonların yüreğine gömüldü.

İşte böyle uğurladık onu. Bir iç çekişle, bir diz çökmeyle, bir dua ile. Kırık bir kalem ucu gibi kaldı geriye ondan sonra sözler. Eksik, yamalı, yaralı… Ama hâlâ onun üslubuyla konuşan, yazan, aydınlık bir gün için yürüyen ve de direnen milyonlar var. Bu milyonlar ne şiirden vazgeçer ne de Sırrı Süreyya’nın içimize melal bırakan türküsünden vazgeçer.

Rahmet Niyazıyla.



Bu yazı 698 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
nöbetçi eczaneler
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
YUKARI