Bugun...


Dr. Mehmet SÜRMELİ

facebook-paylas
MEAL YAZARLARINA HATIRLATMA
Tarih: 25-07-2025 10:25:00 Güncelleme: 25-07-2025 10:25:00


Kur’an’ı iyi anlamada Sahâbenin iki önemli önceliğe sahip olduğu daha önce söylenmişti. Bunlar, dil ve Hz. Peygamberin sünneti. Konumuz, dil olgusu olduğu için burada şu hususu iyi bilmek gerekir. Dilden kasıt, Rasulullah dönemi dilidir. Çünkü Kur’an 610-632 yılları arasındaki süreçte indiğine göre, bilinmesi gereken genel anlamda “Arap dili” değil, Kur’an’ın nâzil olduğu dönemde konuşulan Arap dilidir.[1]Kur’an’ın nüzul sürecinde de Arap diline sızmalar olmuştur. Bundan dolayı sahâbe, o dönemin bu tür kelimelerini bilemiyordu denirse, şu cevap verilir: Yabancı kökenli de olsa, bir kelimeyi Araplar kullanmışlar ve kendilerine maletmişlerse, artık o kelime kendi dillerinden olmuştur. Dikkat edilecek olursa, Araplar hiçbir yabancı kelimeyi orijinal dilindeki telaffuzu üzerine bırakmazlar.[2] Müfessirin de, Kur’an ayetlerini meydana getiren kelime ve kavramların ilk ortaya çıktıkları sırada ve onların ilk okuyucusu olan Rasulullah tarafından okunduğunda, onun etrafında bulunan kimselerin onlardan ne anladıklarını tespit etmeye özellikle dikkat etmesi gerekir.[3]

Arapça olarak inen Kitab’ı[4] anlama konusunda her Müslümanın öğrenmesi gereken asgari bir miktar vardır. Bu da, kelime-i tevhidin anlamını bilmesi, Kur’an’ı okuması, insana emredilen tesbihat ve tekbirlerin anlamlarının kavranmasıdır.[5] İhtisas ve içtihadî yeterlilik için ise bundan daha fazla bilgiye sahip olmak gerekir. Daha fazla bilgiden kasıt, dildeki inceliklerin bilinmesidir. Bunlar öğrenilmeden Kur’an’ın muhteviyatının tam hakkı verilemez.[6] Dildeki incelikten kasıt, Peygamber dönemi Arapçasının lugatının bilinmesi, beyan, meânî, bedî’nin öğrenilmesi, mübhemin belirlenmesi, mücmelin / kapalılıkların açıklanması, vahyin nüzul ortamının, nasih ve mensuhun tanınması, mutlak, mukayyed, umumî ve hususî lafızların kavranması, emir ve nehiylerin, kıraat farklılıklarının, Allah için caiz ve caiz olmayan şeylerin öğrenilerek özümsenmesidir.[7] Kişi tüm bunlarla beraber Kur’an lafızlarındaki çeşitli şekilleri; vucuh ve nezâir’i bilmedikçe Kur’an’ı hakkıyla anlayamaz.[8] Dille alakalı bilinmesi gerekenleri anlatım kolaylığı açısından şöyle sıralayabiliriz:

1. Arapçanın sarfını bilmek.

2. Arapçanın nahvini bilmek.

3. Cahiliye şiirini ve Arapçasını bilmek. (Gerekçesini yukarıda açıkladık)

4. Hz. Peygamber dönemi Arapçasını bilmek. Peygamber dönemi Arapçası bilinmeden Kur’an-ı Kerim doğru anlaşılmaz.

5. Söz sanatlarını; teşbihler, mecazlar, istiareler, kinayeler, tevriyeler, telmihler vd. bilmek.

6. Söz aktarımlarını bilmek.

7. Kur’an-ı Kerim’deki deyimleri bilmek. Kur’an-ı Kerim’de çok yoğun bir şekilde kullanılan deyimlere zahiri anlamlar yüklemek, meseleleri ve anlamı içinden çıkılmaz hale getirir.

8. Kelimelerdeki anlam daralmalarını bilmek.

9. Kelimelerdeki anlam genişlemelerini bilmek.

10. Garip kelimeleri bilmek.

11. Vucuh ve nezair ilmini bilmek.

12. Kur’an-ı Kerim’deki kelimelerin ilmi disiplinlerin etkisinde bırakılarak kazandırıldığı anlamları bilmek ve düzeltmek.

13. Kur’an-ı Kerim’in nüzul döneminde konuşulan aktif lehçeleri bilmek.

14. Dille ilgili Hz. Peygamber, sahabi ve tabiin tefsirlerini bilmek.

       Kur’an’ı anlayamamanın dille alâkalı bir başka sorunu da, derinlemesine araştırma yapmayan, dilin lügatini, sanatlarını, kültürel alt yapısını ve buna bağlı olarak semantik bilmeyen insanların Kur’an kelimelerine sübjektif anlamlar yüklemesidir. “Tarih boyunca ve günümüzde, Kur’an’a, onun özgün yapısına yabancı yeni anlamlar yükleme şeklinde tezahür eden bu üretim faaliyetinin iç içe işleyen iki temel düzeneğini şöyle betimlemek mümkündür: 1. Dilin evrimini göz ardı etmek suretiyle, herhangi bir kelimenin herhangi bir zamanda kazandığı anlamı Kur’an’a yüklemek. 2. Sosyal değişim olgusunu göz ardı etmek suretiyle herhangi bir toplumun, herhangi bir dönemde içinde bulunduğu durumu Kur’an’a yüklemek.”[9]

Belirtilen her iki yanlışa düşmemek için, dilin yatağını ve onu var eden kültürel olguların önemini kavrayan sahâbîler Kur’an’daki kelimelerle dönemin şiir dili arasındaki ilgiyi bildikleri için Arab’ın divanı mesabesinde olan cahiliye dönemi şiirini öğrenmeye önem vermişlerdir. Hz. Peygamber’in bizzat kendisi dilde hata yapılmasını hoş karşılamamış ve yanında dil yanlışlarını çok yapan; anlatım bozuklukları içerisinde meramını anlatan bir adam için; “kardeşinize (dosdoğru) konuşma hususunda yardımcı olunuz[10]” buyurmuştur. Yine dili doğru anlamanın, konuşmanın, olayları vakaya uygun anlatmanın önemiyle ilgili olarak da “Dilini ıslah eden (her türlü anlama ve anlatım bozukluğundan muhafaza eden) kişiye Allah rahmetiyle muamele yapsın.[11]” demiştir. Abdullah b. Bureyde’nin, Kur’an ve sünnet eğitiminden sonra sahabenin dil öğretimine önem vermesine  atıfta bulunması manidardır.[12] Bu çerçevede Hz. Ömer (ö: 23/644) de “Arapçayı çok iyi düzeyde öğreniniz.[13]” emrini vermiş; aynı yoldan giden oğlu Abdullah b. Ömer de anlatımda bozukluk yapan çocuklarını te’dib etmiştir.[14]

 Sahâbe, zaman zaman mescidde toplanıyor aralarında şiirler okuyup, cahiliye dönemi olaylarını anıyorlardı. Hz.Muhammed onları yapmış oldukları bu eylemden men etmediği gibi onların davranışlarına gülümseyerek karşılık veriyordu.[15] Kur’an metnini doğru anlamada Hz. Peygamber, şiirden istifade etmeyi tavsiye etmiş ve arkadaşlarına da şiiri iyi öğrenmelerini önermiştir. Kendisi de sanatta ve anlamda zirveyi taşıyan şiirleri dinlemiştir. Zaman zaman yolculuklarında “Ümeyye b. Ebi Salt’ın şiirlerinden bilen var mı?” demiş ve Amr b. Şerid’in rivayetine göre babası Şerid (r.) O’na yüz beyit kadar okumuştur.[16] Hz. Peygamber’den istifade eden ve ona sahabi olma şerefine nail olan bu kimseler şiire ayrı bir önem vermişlerdir. İmran b. Husayn’la yolculuk eden Mutarrif, Basra’dan Kufe’ye kadar kendisine sürekli şiir okuduğundan bahsetmiştir.[17] Cabir b. Semre de beraber sohbet ettiği yüzlerce sahabenin şiir okuduklarını, Hz. Peygamberin yanında cahiliye olaylarını anlattıklarını ve Resulullah’ın da bu olaylara tebessümle karşılık verdiğini;[18] herhangi bir yasaklama getirmediğini haber vermiştir. Hz. Aişe (ö.58/677)’den gelen rivayetlerde ise Resulullah (s.), Mescid-i Nebi’ye Hassan b. Sabit için bir minber koydurmuş, O da Hz. Peygamberle ilgili şiirler okumuştur. Hz. Peygamber O’nun şiiriyle övünmüş ve Cebrail’in, Hassan’ı desteklediği müjdesini vermiştir.[19]

 Hz. Peygamberin onları bu tip hadiselerden men etmemesindeki asıl neden, şiir dilinin Kur’an’ın dilini çözmeye yardım edeceğini bilmesidir. Bu bağlamda hemen belirtmekte fayda var. Hz. Ömer de aynı amaç uğruna şöyle demişti: “Ey İnsanlar, cahiliye devri şiirlerini toplamaya bakınız, çünkü onda kitabınızın tefsiri bulunmaktadır.”[20]

Şiirle Kur’an sözcükleri arasında ilgi kuran Abdullah b. Abbas (ö: 68/687): “Kur’an’dan bir şey size yabancı gelirse, şiire bakınız. Çünkü şiir Arab’ın divanıdır.”[21] Demiştir. Sahâbîler bazı Kur’an sözcüklerini bilemezlerse onları, Kur’an’daki kelimelerin kapalılığını giderebilir diye, itimat ettikleri, saf Arapçaya vakıf olan bedevîlerden sorarak öğrenirlerdi. Konuyla ilgili şu iki örnek oldukça önemlidir. Hz. Ömer(r.) anlatıyor: “Kinaneden Müdlec oğullarından bir bedevî gelmişti. Ona ‘Harac nedir?’ diye sordum. Şöyle cevap verdi: ‘Ne bir vahşi hayvanın ne de bir çobanın kendine ulaşamayacağı bir ağaçtır.’ Bunun üzerine Hz. Ömer(r.) şöyle bir yorum; deyim yerindeyse semantik yapar:‘İşte kâfir kişinin kalbi de böyledir. Ona imandan, salih amelden ve hayırdan hiçbir şey ulaşamaz.’ ”[22] Kur’an kelimelerinin kaynakları ile ilgili ikinci örnek de şudur: İbn Abbas: “Ben ‘Fâtıru’s-Semâvâti ve’l-Ardı’ ayetindeki[23] ‘Fatır’ sözcüğünün anlamını iki bedevî gelip bir kuyunun başında münakaşa edene kadar bilmiyordum. Onlardan biri diğerine diyordu ki: ‘Ene fatartuha’[24] (Onu ilk önce ben yardım.)” İbn Abbas, bedevîlerden ‘Fatara’nın, bir şeyi ilk önce, örneksiz ve en evvel yapmaya başlamak anlamına geldiğini öğrenmiştir.

[1] Cündioğlu, Dücane, Kur’an Çevirilerinin Dünyası, Kitabevi Yay., İstanbul 1999, s. 59; Garaudy, Roger, 20. Yüz Yılın Biyografisi, Fecr Yay., Ankara 1998, s. 344

[2] Şatıbî, Muvafakat, I, 50.

[3] Soysaldı, Mehmet, Mak: “Kur’an’ı Doğru Anlamada Semantik Metodun Önemi”, Kur’an ve Hermenotik, s. 41.

[4] 12/Yusuf 2; 13/Ra’d 37; 16/Nahl 103; 39/Zümer 28 vd.

[5] Şafii, er-Risale, s. 48.

[6] Fazlurrahman, Ana Konularıyla Kur’an (trc.: Alparslan Açıkgenç), Fecr Yay., Ankara 1987, s. 223.

[7] Alûsî, Şihabuddin Mahmud, Rûhu’l-Meânî, Beyrut 1994, I, 7

[8] Zerkeşî, Bedruddin, el-Burhan, I, 124.

[9] Özsoy, Ömer, Mak.: “Çağdaş Kur’an (lar) Üretimi Üzerine-‘Karı Dövme’ Olgusu Bağlamında 4/Nisa 34 Örneği”, İslâmiyyat, Ankara 2002, Ocak-Mart, Sayı 1, V, 114.

[10] Hakim, Ebu Abdullah Muhammed b. Abdullah, D.K.İ., Beyrut, 1990, h.no:3643, c.II, s.477

[11] Bağdadi, Ebubekir Ahmed b. Ali, Kitabu’l-Kifaye fî ilmi’r-Rivaye, Daru’l-Kalem, Beyrut, 1998, c.II, s.9

[12] Bağdadi, a.g.e., c.II, s.10

[13] Beyhaki, Ebubekir Ahmed b. Huseyn, Suneni Kubra, Salat, 120, h.no: 2274, c.II, s.28

[14] Beyhaki, a.g.e., c.II, s.28

[15] İbn Ebî, Şeybe Musannef, Kitabu’l-Edeb, VI, 186.

[16] Buhari, İsmail b. Muhammed, Edebu’l-Müfred, s. 219; Müslim ibni Haccac, es-Sahih, Çağrı yay., İstanbul, 1981, Şiir, I, h.no: 2255, c.II, s.1767

[17] Hakim, Müstedrek, h.no: 5993, c.III, s. 536

[18] Tahavi, Ebu Cafer, Müşkilu’l-Asar, Daru’l-İlmiyye, Beyrut, trsz., c.II, s. 168

[19] Hakim, Müstedrek, h.no: 6058, c.III, s. 555

[20] Şatıbî, Muvafakat, I, 67

[21] İbn Ebî Şeybe, Musannef, Kitabu’l-Edeb, VI, 177; Taberî, Câmiu’l-Beyan, IX, 193; Zerkeşî, el-Burhan, I, 368.

[22] Nahhas, Ebû Cafer, Meâni’l-Kur’an, Mekke 1988, II, 486

[23] 35/Fatır 1

[24] Taberî, Câmiu’l-Beyan, V, 158; İbn Manzur, Cemaleddin Muhammed b. Mükerrem, Lisanu’l-Arab, Dâru’l-Mearif, Kahire trsz., V, 3433; ez-Zehebî, et-Tefsîr ve’l-Müfessirûn, I, 35

MEHMET SÜRMELİ



Bu yazı 868 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
nöbetçi eczaneler
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
YUKARI