İsrail, Osmanlı’nın küçük çocuklarını dövüyor ve Osmanlı’nın büyük oğlu Türkiye’ye de “Sana da gücüm yetmese de seni gerekirse abime dövdürürüm” diyerek bize de meydan okuyor. Biz de “bu meydan okumaya karşılık vermeye gözümüz kesmediğinden, ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ gibi martavalların arkasına sığınmak suretiyle ‘yiğitliğe bok sürmediğimiz’ yalanına kendimizi inandırmaya çalışarak kuyruğumuzu dik tutma gayreti içerisindeyiz.
Kuzu Kurta, suyu bulandırmasının söz konusu olmadığını söylediğinde Kurt “Seni yiyeceğim kuzu, anla artık, suyumu bulandırsan da, bulandırmasan da” demiş ya, İsrail de, bize saldırmanın kendisi için yararlı olduğunu düşünüyorsa şayet, “Yeter ulan kaçıp durduğun, aha da saldırıyorum” deyip saldırır mı Türkiye’ye acaba?
Böyle bir ihtimal maalesef hayli yüksek ama böyle de olsa Türkiye’nin kaçabildiği kadar kaçması lazım. Neden mi? Biz yeterince hazır değiliz ve hızlı bir şekilde hazırlığıımızı sürdürdüğümüz için bizim için bir dakikanın bile önemi var. Yapmamız gereken şey, olabildiğince hızlı hazırlanmaktır savaşa.
Hıristiyan-Yahudi ittifakının, “Yılanın başını küçükken ezmek lazım” anlayışıyla, sakatlamayı matuf olarak bize saldırması, eşyanın tabiatının ta kendisidir. Peki, buna rağmen bize saldırmamaları ihtimali hiç mi yok? Var elbette.
Savaş sırasında ortaya çıkabilecek gelişmeleri tam olarak bilebilmek mümkün değildir. Türkiye ile Hıristiyan-Yahudi ittifakı arasında bir harp patladığında Pakistan’ın, elindeki nükleer güçle Türkiye’nim imdadına koşması ihtimali, yüksek olmasa bile, sıfır da değildir. Peki, böyle bir ihtimal Hıristiyan-Yahudi ittifakını korkutup onları Türkiye’ye saldırmaktan alıkoyabilir mi? Evet, zayıf bir ihtimal ama bu ihtimal gerçekleşe de bilir.
Kardeşleri dövülüyor diye Türkiye’nin Hıristiyan-Yahudi ittifakına doğrudan saldırması intehar olur ama dolaylı yoldan ve ölçüyü kaçırmadan saldırması pek ala rasyonel olabilir. Türkiye’nin Hıristiyan-Yahudi ittifakına doğrudan saldırması akıl karı olmayabilir ama dolaylı yoldan ve ölçülü bir ekilde saldırmasının pek ala bir rasyonalitesi de bulunabilir.
SORU: Suriye, kımıldadığında İsrail’in vurduğu, yerlerde sürünmeye devam eden bir ülke mi olacak yoksa Türkiye’nin desteğiyle hızla ayağa kalkan bir ülke mi olacak?
İsrail’in birinciyi, Türkiye’nin de ikinciyi İstediği kesin. Ya ABD? Kadına “Azrail oğlan dağıtıyor” demişler, kadıncağız da “Aman mevcudu almasın da…” demiş. Trump’tan medet ummak! Ha, Trump bu, ne yapacağı da belli olmaz doğrusu.
İsrail Suriye’yi ikide bir vuruyor ya, keşke öyle olmasa ama İsrail bu itliği yapmaya maalesef devam edecek gibi. Peki, Suriye etkili bir karşılık verip İsrail’i azıcık da olsa caydırabilir mi? Çok zor. Ha, Suriye böyle bir şey yaparsa bunu ancak Türkiye’nin vereceği silahlarla yapabilir. İyi de, Türkiye Suriye’ye, İsrail’e karşı etki edecek vasıfta silah vermeye cesaret edebilir mi? Yani Türkiye böyle bir şey yapmak söz konusu olunca ABD’nin şiddetli bir karşılık vermeyeceğinden emin olabilir mi? ABD’nin çok şiddetli bir karşılık vermesi ihtimali yüksekse, ki öyle görünüyor, Türkiye kendini Suriye için ateşe atar mı?
Diyelim ki, İsrail, etrafındaki ülkelerin (Suriye, Ürdün, Lübnan, Irak, İran, Musır) yerlerde sürünmesini istiyor ve kıpırdayanı da vuruyor, peki, İsrail Türkiye’nin ayakta kalmasına ve güçlenmesine razı olabilecek mi yoksa bir şekilde Türkiye’yi de mi sakatlamaya çalışacak?
İsrail ve ABD’nin güçlü bir Türkiye’yeden memnun olmayacakları kesin ama bu ikilinin Türkiye’ye doğrudan bir askeri saldırıdan imtina etmeleri ihtimali de yabana atılamaz.
ABD-İsrail ikilisinin, Suriye ve Irak’ı kımıldatmayacağını ama Türkiye’ye doğrudan saldırmaktan kaçınacaklarını varayarsak, ki bu ihtimal de yabana atılamaz, Türkiye komşusu ve Kardeşi Suriye ve Suriyeliler için işe yarar bir şey yapabilir mi? Mesela mı? Mesela Suriyeli zeki ve çalışkan çocukları Türkiye’de eğitip istihdam ederek, Suriye’nin sağlam, cesur çocuklarına Türkiye’de veya Türkiye’nin Suriye tarafındaki Türkiye’ye yakın yerlerinde askeri eğitim verip onları asker yapabilir mi?
Tabii ki bunlar da Türkiye için ciddi riskler taşır ama bunu da göze alamazsak ‘korkak bezirgan’ durumuna düşmez miyiz?
İsrail Suriye’ye ara sıra saldırıyordu, bugün saldırılarının şiddetini daha da arttırmış.
İsrail ve ABD Türkiye ve Suriye’ye ne mi demek istiyorlar?
Türkiye’ye “Sen bizden izinsiz Suriye’nin hamiliğine nasıl soyunursun?” derken, Suriye’ye de “Türkiye’ye yönünü değil, arkanı dön” diyorlar.
Türkiye ve Suriye bu dayatmaları reddederlerse kötekten ölecekler, kabul ederlerse de kötü beslenmeden kaynaklı hastalıktan ölecekler.
Yani, “Kırk katır mı, kırk satır mı?” bir durum.
Kınamanın hiç bir faydası yok artık. Siz onlara “Ulan siz …nesiniz” diyorsunuz, onlar size “Diyelim ki …neyiz, artı o… çocuğuyuz, itirazın mı var?” diyorlar. Durum bu yani!
Ne diyeceğimi bilemiyorum.