Bugun...


Beşir İYİDİKER

facebook-paylas
VEBA KOL GEZERKEN NEZLE KONUŞMAK
Tarih: 05-05-2025 23:42:00 Güncelleme: 05-05-2025 23:42:00


“Ayının 60 türküsü varmış 60’ı da armut üzere” diye bir laf vardır ya, ben de bir iktisatçı olduğum için ve vatandaşın da bir numaralı meselesi geçim zorluğu olduğu için 7 Ekim 2023 gününde Filistin aslanları boğazlarını sıkan İsrail’e karşı can havliyle bir hamle yapana kadar daha ziyade ekonomi ağırlıklı yazardım ama bu tarihten sonra ekonomi yazmak keyif vermez oldu bana. Bu tarihten sonra ekonomi yazmak Maraş Depremi günü “Kim kurtaracak Fenerbahçe’yi” demek gibi bir şeydi sanki. Daha doğrusu ben öyle hissetmeye başladım.

Türk milleti gibi bir millet zayıf zamanlarını bir imhaya maruz kalmadan veya bitkisel hayata girecek derecede ağır bir şekilde yaralanmadan atlatabilirse şöyle veya böyle belini tekrar doğrultabilir. Dünyanın tabii şekilde tecrit olmuş bazı küçük mıntıkaları aldığı darbeler sonucu bitkisel hayata girmiş halkların yoğun bakım odasıdır adeta. Mevla’m bizim milletimizi de bu hale düşürmesin inşallah.

Bazıları “Yandııık… öldüüük!” deseler de, “ Milet aç… aç!” deseler de, ülkemiz, güçsüzlükte dibe vurduğu Birinci Cihan Harbi’nden beri tekrar ayağa kalkma yolunda küçümsenemeyecek tecrübeleri yaşadı ve ben de hayal meyal hatırladığım 1960 Darbesi’nden bu yana bu gelişmeyi gözlemliyorum, bu tecrübenin bir parçasıyım, bir iktisatçı olarak bu dönemde olup bitenleri anlama gayreti içerisindeyim.Bu dönemdeki en büyük kazancımız ülkemizin şalvarlı kadınlarının bolca çocuk doğurması sayesinde nüfusça dişe dokunur bir ülke haline gelmemiz olmuştur. Bu dönemde eğitimde, sağlıkta, alt yapıda, tarımda ve sanayide tabii ki küçümsenemeyecek bir gelişme gösterdik. Milletimizin karnının doymasında, sırtının giymesinde, barınmasında, ulaşımda, şehirlerin daha temiz hale gelmesinde ve üretilen malların naklinin kolaylaşmasında fevkalade iyileşmeler oldu bu dönemde. Lakin savunma kabiliyetimiz söz konusu olduğunda, son birkaç yıldaki olumlu gelişmeler dikkate alınmazsa, en dibe vurduğumuz Birinci Cihan Harbi’nden bu yana durumunuz, iyileşmek şöyle dursun, galiba daha da kötüleşti. Nasıl mı? Şöyle: Birinci Cihan Harbi’nden sonra da hasımlarımızdan çok çok zayıftık ama onlar karşısında gene de bir hiç değildik ama atom bombasının icadından sonra en büyük hasımlarımız olan Batı ve Rusya karşısında adeta ‘solda sıfır’ gibi bir pozisyona düçar olduk. Yakın düşman Rusya’nın saldırı tehlikesine karşı da uzak düşman (belki daha asli düşman) olan Batı’nın kucağına oturduk adeta. Öyle ya, A. Türkeş gibi biri bile 1987 yazında katıldığı bir etkinlikte “Milletimizin asli düşmanı Rusya değil Batıdır…” dememiş miydi? Bu durum çok tehlikeli bir durumdu elbette ama, İkinci Cihan Harbi sırasında atom bombasının icadı ile başlayıp 1991'de Sovyetler Birliği’nin dağılmasına kadar devam eden 45 yıllık Soğuk Savaş döneminde ‘tepişen atların ayakları altında kalan eşek’ olmadık elhamdülillah. Rus tehlikesine karşı Batı’nın savunma ittifakı olan NATO’ya katılmamıza gelince… Bu ittifaka dahil olmak, ‘Türk müziğinin bir dönem meyhanelere sığınması’ gibi bir şey idi doğrusu. Soralım o zaman, Türk müziği meyhanelere sığındı da ne oldu? Meyhanelere sığınan Türk müziğine fena halde rakı kokusu sindi ama Türk müziği, kötü de olsa sığınacak bir yer bulduğu için varlığını sürdürebilmişti. Türk müziği kötü de olsa  sığınacak bir yeri ya hiç bulamasaydı daha mı iyi olacaktı yani? Bence NATO’ya girişimize de böyle bakmak lazım. 

Hasımlarımız bizden hala adeta sonsuz derecede güçlü ve saldırganlıkları da fena halde depreşmiş görünüyor. “Bükemediğin bileği öpeceksin” aklıyla hareket edersek, ki muhalefet bu akılla hareket ediyor gibi, Batı’dan aman dilememiz lazım, başka da çaremiz yok. İyi de, Batı’dan aman dilemek bir işimize yarar mı? Nükleer güç olan hasımlarımız karşısında kendimizi konvansiyonel silahlarla çok daha güçlü bir şekilde teçhiz etsek bile bunun bir işe yaramama ihtimali tamamen yabana atılamaz ama ‘elinde çakı olan birinin, elindeki makineli tüfek tutukluk yapan hasmını mağlup edebilme imkanını da yok sayamayız. Bu sebeple “Neye yarar ki?” diye sormaksızın elimizden geldiğince silahlanmamız gerekiyor.

Şimdi de soralım, başımıza nasıl bir ekonomik kriz gelmiş ola ki bir daha ayağa kalkamayacak derecede çöküntüye uğrayalım? 


Topraklarımız çoraklaşmayacağına
göre…

Nehirlerimiz kurumayacağına göre…

Yollarımız, köprülerimiz, havaalanlarımız çökmeyeceğine göre…

Fabrikalarımız yanmayacağına göre…

Bir askeri saldırıya maruz kalmadığınız takdirde  ekonomik saldırıya uğramamız veya yanlış maliye ve para politikaları uygulamamız bizim belimizi asla kıramaz.

Esas tehlike galiba Soğuk Savaş bitince başlamıştı. Neden mi? Soğuk Savaş bittiğinde  Batı “Düşmanımız olmadan birliğimizi sürdüremeyiz. O halde düşmanımız İslam olsun” dememiş miydi? Eee, Batı’nın düşmanı İslam ise, bir Müslüman ülke olarak NATO üyeliği bizi Batı’nın düşmanı olmaktan azade kılabilir miydi? Eh, bunun böyle olmayacağı belliydi ama biz, belki de çaresizlikten, bir süre sanki öyle değilmiş gibi vaziyet aldık. 

Düşmanınız size karşı dayanılmaz intikam duyguları içindeyse ve sizden de kat kat güçlü ise size saldırmaması sürpriz olur. Ha, bu böyle ama hasımlarımızın hasımları da, öyle böyle değil, çok güçlüyseler ve hasımlarımız bizi düşman haline getirmek yerine kendi hasımlarına karşı, geçici bir süre için de olsa, bizi müttefik haline getirmek istiyorlarsa iş değişir. Örnek mi? Aha örnek: Soğuk Savaş döneminde Batı, güçlü Rusya’ya karşı bizi müttekik edindi, bizimle hesaplaşmayı da erteledi. Şimdi de Çin’e karşı Batı bizimle hesaplaşmasını bir defa daha erteleyip bizimle müttefik olmayı tercih edebilir mi? Bu ihtimal elbette yabana atılamaz.

Trump 7 Ekim 2019’da Erdoğan’a kızınca “Ekonominizi mahvederim” demişti ya, işte Batı Trump’un 2019’da düşündüğünü yapar da bize askeri olarak değil de başka türlü saldırırsa ne olur? Şu olur: Belimiz onmayacak şekilde kırılmaz ama fena halde sarsılırız. Fena halde sarsılırsak ne olur? Sıkıntı çekeriz ama neticede daha güçlü çıkabiliriz bu sıkıntıdan. Öyle ya, öldürmeyen darbe güçlendirirmiş. Böyle bir sıkıntı tabii ki bir iktidar değişikliğiyle neticelenebilir. Eh, ne yapalım, böyle bir şeye de katlanırız artık. 

Dediğim gibi, askeri saldırıya uğrama riskimiz hiç yabana atılır gibi değil. Lakin uğrayacağımız en ağır ekonomik saldırı dahi belimizi kıramaz. Yani bu durumda ekonomik saldırıdan korkmak, veba tehlikesi had safhadayken nezleden korkmaya benziyor bence. Böyle olunca da ekonomi yazmak çok yavan geliyor bana.



Bu yazı 706 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
nöbetçi eczaneler
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
YUKARI